Benim sitem

HER HAFTA BIR SOHBET

 



ALLAH’IN HARAM KILDIĞI ŞEYLERDEN KAÇINMAK

 

Allah-u teala bu dünyayı ve de ahireti bir denge içinde yaratmıştır. Bizler bu dünyada yaptıklarımızın karşılığını hiç şüphesiz ahirette alıcaz.

Unutmayalım ki; kullar azmadıkça, Hak belâ göndermez. Hiç şüphesiz başımıza gelenler ellerimiz, ayaklarımız, ağzımız, dilimiz ve diğer uzuvlarımızla işlediğimiz günahlar yüzündendir .

İşte, Allah’ın gazabını yoğurup, felâketini ve depremlerini yer yüzüne çağıran sebeplerden bir kaçını söylüyor, felâketlerden kurtulma yollarını ve çarelerini düşünmeyi de sizlere bırakıyorum...

Allah’ın kesin olarak yasakladığı çizgileri aşarak; içki, kumar ve zina gibi toplumsal günahları, açık açık ve hiç bir kaygı duymaksızın işlemek.

Allah’ı unutup, nefsin arzularına uyarak, heva ve heveslere bağlı duygularla hareket etmek.

Allah’ın emirlerine karşı çıkıp, Allah’ı sümme haşâ yalanlamak.

Allah’a, peygamberine, Allah’ın dinine, Kur’an’ına, ve Allah’ın halis kullarına saygısızlık etmek.

Allah’ın yerde ve gökte işine karışmak.

Allah’ın kesin emirleriyle sabit olan, tesettür ve ibadet şekillerini yasaklamak.

Kulların hakimiyetini, Allah’ın hakimiyetine tercih ederek, tabiatı ve maddeyi İlâh edinmek.

Allah’ın Azameti Kibriya’sına dokunacak işler yapmak.

İnsanların kıyameti unutarak sadece dünyanın  peşinde koşmaları.

İnsanların şımarmaları ve İlâhi sınırları aşarak nimetlere karşı nankörlük etmeleri.

Erkek ve kadınların, mahrem yerlerini açığa vuracak şekilde, toplum içerisinde açık saçık olarak dolaşmaları.

İnsanların tövbesiz ve sorumsuz bir şekilde zevkle günah işlemeleri.

Allah’ın kitabı olan Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini hiçe sayarak yaşamaları.

 Hayat modelinde Kur’an’dan kesitlere yer vermemeleri, Allah’ın gazabına dokunur.

Dini eğitimleri hoş görmeyip, din hizmetleri veren sosyal hareketleri engellemek, Allah’ın gazabına dokunur.

Kur’an’ı öğrenen ve öğretenleri baskı altına alıp ta, şeytani hareketleri serbest bırakmak Allah’ın gazabını çağırır.

Allah’ın, beğenerek tamamladığı İslâm dinini değiştirmeye uğraşıp, yer yüzünde  aslından uzak, yamalı ve  farklı bir din modeli oluşturmaya çalışmak; deprem, yangın, sel, fırtına, kıtlık, kuraklık gibi tabii afetlerle, Allah’ın azap ve gazabını harekete geçirir.

               

Bu ve buna benzer yüzlerce örnek yazabiliriz. Allah-u tealanın emirlerine uyarak ahiretteki azaplardan kezdimizi korumalıyız. Ahirette Allahın emirlerine uymayanların cezasını peygamber efendimiz bize bir rüyasını anlatarak haber veriyor:

peygamber efendimizin bir rüyası

Buhari'nin rivayetine göre sahabeden Semure bin Cündüb (r.a) şöyle anlatmıştır:

Resulullah (s.a.v.) bir sabah bize şöyle anlattı:

"Bu gece (rüyamda), bana her zaman gelen iki melek (Cebrail ile Mikâil) geldi. Bunlar bana: Haydi yürü ! dediler. Bende kendileriyle (beraber) yürüdüm.

Derken, sırtüstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun baş ucunda, (elinde) bir taş parçası (ile) bir başkası duruyor ve elindeki taşı, o, (sırtüstü) yatan adamın başına atıp başını yarıyordu. Taş ta, şu tarafa doğru yuvarlanıyordu. O (taşı atan) adam da, taşın arkasından koşup (tekrar) alıyordu. (Henüz) O dönüp gelmeden (sırtüstü yatanın) başı eskisi gibi iyi oluyordu. O adam dönüp gelince birinci defada yaptığını tekrar yapıyordu. Ben bu meleklere:

--Subhanallah nedir bu? dedim. Onlar: Hiç sorma, ileri yürü! dediler. İlerledik.

Derken, ensesi üzere (sırtüstü) yatmış bir adamın yanına vardık. Yanı başında elinde demirden çatal bir kanca (bulunan) birisi duruyordu. Bu kişi elindeki kancayı yatan adamın yüzünün bir tarafına sokuyor, avurdunu, burnunu ve gözünü kafasına kadar parçalıyordu. Sonra öteki tarafa geçiyor, orasını da (aynen) böyle parçalıyordu. Henüz bu bir tarafın işini bitirmeden, daha önce tahrip ettiği tarafı eski haline gelip iyileşiyordu. Sonra buraya dönüp birinci defada yaptığını yine yapıyordu. Ben :

Subhanallah, bunlar nedir? dedim. Bana:

Hiç sorma, ileri yürü! dediler. İlerledik . Fırın gibi altı geniş, üstü dar bir deliğe eriştik. Bu deliğin altında ateş yanıyordu. Ateş, alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hattâ (delikten) çıkmağa yaklaşıyorlardı. Ateşin alevi sakinleştikçe de aşağı düşüyorlardı. Burada çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı. Ben bu iki meleğe:

      - "Bunlar kimdir?" diye sordum. Melekler bana:

         Hiç sorma ileri yürü! dediler. Yürüdük.

Derken (içi kan dolu) bir nehire vardık. Bir adam nehrin ortasında (yüzer halde) dikiliyordu. Nehrin kenarında da önünde taşlar olan (başka) bir adam vardı. Nehirdeki adam, (sahile) yönelip çıkmak isteyince, sahildeki adam, onun ağzına bir taş atıp eski yerine kovuyordu. Çıkmak için sahile gelmeye her teşebbüs ettiğinde, nehrin kenarında bulunan, derhâl (onun) ağzına bir taş atıyordu. O da, gerisin geri dönüyordu. Ben, o iki meleğe:

Bu iki adamın hali nedir ? dedim. Onlar bana:

Hiç sorma ileri yürü! dediler. Yürüdük. Çok çirkin bir adamın yanına gittik. Himayesinde bir ateş vardı. Onu durmadan yakıyor ve etrafında koşuyordu. Ben o iki meleğe:

Bu adamın hali nedir? dedim. Onlar bana :

Hiç sorma yürü! (ilerle) dediler. Yürüdük.

İçinde her çeşit çiçek bulunan; sık ve uzun bitkilerle kaplı bir bahçeye geldik. Bahçenin ortasında uzun (boylu) bir adam vardı. Semaya doğru uzanan boyunun uzunluğundan, başını göremiyordum. Bu adamın çevresinde de pek çok çocuk vardı. Ki o kadar çocuğu bir arada asla görmemiştim. Ben:

Bu adam ve çocuklar kimlerdir ? diye sordum. Onlar bana:

Hiç sorma ileri yürü! dediler. Yürüdük.

Derken, büyük bir ağaca rastladık. Ki ondan daha büyük ve daha güzel bir ağaç görmemiştim.

Bana: Buraya tırman (çık) ! dediler. Birlikte o ağaçta bulunan bir şehre doğru çıktık. O şehrin binaları altın ve gümüş tuğlalardan yapılmıştı. Şehrin kapısına vardık, kapının açılmasını istedik, kapı (görevliler tarafından) açıldı. Bizde içeri girdik. Bizi bir takım adamlar karşıladılar. Onların vücutlarının yarısı, senin gördüğün şeylerin en güzeli gibiydi. Vücutlarının diğer yarısı da senin gördüğün şeylerin en çirkinine benziyordu. (Yanımdaki) o iki melek bu kimselere:

“Haydi! gidip şu nehre giriniz.” Dediler. Baktım, enine akmakta olan bir nehir. Suyu da görülmemiş beyazlıkta. Onlar gittiler bu nehre girdiler. Sonra bize dönüp geldiler ki; kendilerinden o çirkinlik gitmiş, en güzel bir hale gelmişler. O iki melek bana: “Şimdi sana anlatacağız” dediler.

Hani, yanına ilk vardığın (sırtüstü yatıp) başı taşla yarılan adam yok mu? O, Kur'anı öğrenmişken onu terk etmiş, farz namazı kılmadan uyumuştu. Gündüzde Kur'anla amel etmemişti.

Hani şu avurdu, burnu ve gözleri kafasına kadar parçalanan adam yok mu? O, bir kimsedir ki, sabahleyin evinden çıkınca bir yalan söylerdi ki; o söylediği yalan, bütün afâkı kaplardı.

Hani, o tandır gibi bina içinde gördüğün çıplak erkek ve kadınlar var ya, onlar zina yapanlardır.

Hani,  nehirde yüzüp te ağzına taş atılan adam var ya, o da faiz yiyendir.

Hani, durmadan ateş yakan ve ateş çevresinde koşan o çirkin suratlı adam yok mu ? O da cehennem muhafızı Malik'tir.

Bahçedeki uzun boylu adam ise; İbrahim (peygamber)dir. O'nun etrafındaki çocuklarda; (İslâmi) fıtrat üzere doğup ta, ölen çocuklardır.

Hani şu vücutlarının yarısı güzel yarısı çirkin olan kimseler yok mu ? Onlar iyi bir ameli; başka bir kötü (amel) ile karıştırmış olanlardır.

 


 



 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol